27 Nisan 2010 Salı

İçsel Konuşmalar

Yazmak ve yazamamak. Her şey neyi ne kadar paylaşmak istediğinizle sınırlı anladığım kadarıyla. Ömrümce tipik kadınlardan olamadım mesela. Hani evleneyim iki çocuğum, evim ,arabam, çayım, modam kadınlarından olamadım. İşyerinde ne zaman iki kadın biraraya gelse birbirlerine yemek, pasta börek tarifi verirken ardından diyet muhabbetine girerken:P :) ya da " ayy elbisen ne kadar güzel, v.s."diye konuşurken bulurum onları. "Uff derim uff ben almayayım lütfen" Hayır ben de fena yemek yapmam, hatta yaparken keyif de alırım, modaysa tasarım boyutunda ilgilendiğimi bile söyleyebilirim uzak değil yakın olduğum bir alandır ama öyle her gün 3 çeşit yemek çıkarayım, herkesin ne giydiğiyle kafayı yiyeyim kadınlarından da değilim demek istediğim. Çok temizimdir mesela ama dağınığımdır. Ruhum dağınıktır zaten bazen seni dinlerken ruhum şöyle bir gezintiye çıkar konuyu kaçırmış bulurum kendimi; ayıplar kızarım kendime sonra. Bazen de öyle bir dinlerim ki seni, ruhum sen oluverir empati yeteneğimden kaçasım gelir böyledir ruh hallerim. Hem sevimli hem sevimsiz yanlarım var herkes gibi gel gitlerim.

Peki hayallerin neydi derseniz sanırım dünya seyahatiydi diye yanıtlarım. Yanıma da sevgilimi takıp şöyle bohem bohem dünyayı gezeyimdi sanırım. Kendimi bildim bileli ( belki de sosyolog olmaktan kaynaklı ) farklı kültürleri, farklı toplumları tanıyayım, zenginleşeyim duygum vardır hep. O yüzden sosyoloji okumayı bile isteye seçtim. Bölüme girdiğimde ne okumaya geldiğini bilen ender kişilerden biriydim:) Sonra hayat beni dünyayı seyreylemekten alıkoydu. Gireyim şu işe ayağıma kadar gelmiş bir iki sene çalışıp iş değiştiririm diye düşünürken baktım ki 10 yıl geçivermiş o arada sevdiğim insanla evlenebilme lüksüne erişmişim ve durumumuzda fena değilmiş, eşimin işleri, hastalıklar, gel gitlerim derken 6 sene sonra bebek sahibi olmaya karar vermişim.


Bir bebeği dünyaya getirme kararı benim gözüme hep zor bir karar gibi görünmiştü. Bu yüzden de tam 6 sene doğurup doğurmama arasında kaldım belki, belki de doğurursam ne menem bir anne olacağımı bildiğimden doğurmaya pek niyetlenmedim. Hayatımda yeterince sorumluluk olduğunu düşündüğümden kendime yeni bir sorumluluk eklemekten korktum belki. Belki de kendi isteğim ve zorumla doğmuş kardeşimin 6 yaşında annesiz kalmasını kendi annesizliğimin üzerine koyup onu kendi çocuğum gibi kabullenmemle (Aramızda 13 yaş var kardeşimle) çocuk doğurmanın ona yapılacak bir haksızlık olduğuna inanmışımdır kim bilir. Gel gör ki gün geldi o da "dayı olmak istiyorum "diye tutturdu. Biri dayı olmak, biri dede olmak, biri baba olmak istiyordu ve bana da anne olmayı istemek kalıyordu. Bu sefer gerçekten ben de istiyordum. Anne olmalıydım. Yoksa öyle kimsenin isteğiyle bebek doğurmaya karar verecek kadınlardan da değildim doğrusu.

Artık parkta, bahçede yürürken bebekler, çocuklar dikkatimi çekmeye başlamıştı. Her defasında amaçsızca onlara sırıtırken yakalıyordum kendimi. En son "Allahım ne olur bana da şunlardan bir tane ver" derken buldum kendimi. O kadar içten bir duaydı ki o gün o duanın kabul olduğunu hissettim adeta. Üzerinden çok zaman geçmeden de hamile kaldım zaten.

Hamile kalmak; ne muhteşem, ne harika, ne güzel bir duyguydu. Sevinç, korku, heyecan, mutluluk hepsini ve fazlasını içinde barındıran olağanüstü duygu. İçinde bir şeylerin hayat buluşuna tanıklık etmek. Birilerinin karnına attığı tekmeyle mutlu olmak. Dünyada mucize diye bir şeyin olduğunu dünya gözüyle görebilmek.
Erkeklerin hiç bir zaman anlayamayacağı ne çok güzelliğe sahibiz değil mi?
Her neyse benim dünya seyehatim gitgide ertelendiği gibi bebekten sonra kendini daha ziyade evinde yaşayan bir ev kuşu olarak buldum. Gerçi şimdi baharın gelmesiyle benimde dallarımda ki çiçekler açtı fırsat bulduğumuz her an sokaklara atıyoruz yavrucuğumla kendimizi o ayrı. Her neyse bakıcı arıyorum bulamıyorum çoğunuzun bildiği üzere. Belki bulmak istemiyorum. Bulmayıp ne yapacağım onu da bilmiyorum. İşimi bırakamam, bebeğimi bırakamam eeee? Üstelik şimdi her şey çok daha güzel oldu. Artık ietişime geçen ne istediğini bilen isteklerini minicik elleri ve eveet manasında salladığı başıyla, bağırış- çığırışlarıyla belli eden bir dünya güzeline sahibim. Sanki tüm dünyayı onunla geziyor gibiyim zaten.
Ben anladım ki ne o yemek tarifi verebilen kadınlardanım ne de hadi canım ben işe gidiyorum by diyebilenlerden ( Burada zorunluluktan işe gitmek zorunda kalan anneleri tenzih ederim ya da kolayca by diyebilenleri de zmn öyle olabilmeyi de istemişimdir çünkü aman sakın yanlış anlaşılmasın) Ama hiç ihtiyacı yokken de 2 aylık bebeği bırakıp işe yollananları da anlayamıyorum işte bağışlayın beni.

Tüm bunlardan bebeğiyle kafayı bozmuş bir anne profili de gelmesin gözününüzn önüne her şeyden biraz vermek ama en çok sevgi verebilmek dileğim. Annesinin onu çok sevdiğini bilsin. Bir gün Allah korusun öyle sıkıntıdan filan psikolog koltuğuna oturmak zorunda kalırsa ve ona" 0-12 yaş annenizle ilişkiniz nasıldı" dendiğinde " sevgi doluydu" diyebilsin. "Annem bana olan sevgisini hep gösterebildi" diyebilsin. "Dokundu bana, saçlarımı okşadı, birbirimizle iletişimimiz hep iyidir ve kendimi yaşamama, kendi yolumu bulmama hep izin verdi" diyebilsin. Tüm isteğim bundn ibaret kendine güvenli ve kendine saygı duyan bir insanın varoluşunda azıcık katkı.

Özellikle ilk 3 yaşın ne kadar önemli olduuğu 0-6 yaşın bir çocuğun kimlik gelişiminde ne kadar etkili olduğunu öğrendiğiniz bir eğitimden geçmişseniz bebeğinizi önünüze gelen bir bakıcıya teslim etmeniz gittikçe zor olan bir şey oluyor. Ama malesef araştırdıkça görüyorsunuz ki Türkiye'de eğitimli bir bakıcı bulmak dünyanın en zor işi en iyi ajansa da ulaşsanız olmuyor olmuyor. Ne kadar feci bir şey aslında :( Oysa özellikle 0-3 yaş bebeklerine dadılık eğitimi veren kurumlara sahip olmamız gerekiyor ama yok. Bildiğim kadarıyla İsmek böyle bir kurs açmış ne kadar güzel İstanbul'lu anneler bu kursa not bırakarak bakıcı bulabiliyorlarmış Bu kursların daha profesyonelleri keşke her kente açılsa. Çünkü gerçekten de "7" çok geç"
İşte bu aralar bu gelgitlerl uğraşıyorum blogcu kardeşlerim ama hala dünyayı gezme niyetindeyim. Bir gün sırtıma vuracağım bebemi, takım elbiseli kocişimi bohem bohem gezmeye ikna edebilirsem onu da takacağım koluma ve gidip bir tur atıp geleceğim tekrar sevgili yurduma.
Bakıcı arayışımızda bize şans dileyin lütfen olur mu?