
Üç gündür iş seyahatinde olan babamız nihayet evine döndü. Pazar sabaha karşı gelip yatağa giren babasını uyandığında yanında görünce pek bi mutlu oldu minik kızımız. Hemen babasının koynuna girdi, tadını çıkara çıkara yatak keyfi yaptı. Bu arada kahvaltı güzel bir manzara eşliğinde yapıldı. Pervaza ekmek bulmak sevdasıyla konan kuşlara onlardan beter cıvıldamalarla karşılık verildi, baba kızın kuşlara duyduğu yoğun ilgi sayesinde anne kişisi gazetelere bile göz gezdirebildi:) Sonra oyunlar oynandı daha sonrasın da artık hareketlenme konusunda sınır tanımayan kızımızla babamız ilgilenmeye devam etti.
Ben de birbirlerine hasret kalmış baba kızın birlikte eğlenmesini tercih ederek kitabımı okumaya koyuldum. Hay okumaz olaydım içerden çok kötü bir ağlama sesi geldi. Canım kızım şimdiye kadar
hiç duymadığım bir tonda ağlıyordu:( İşte o an önemli bi şey olduğunu anladım çünkü bu 16 aydır hiç duymadığım bir ağlama tonuydu:( Önce telaşlanmamaya çalıştım çünkü ben ne kadar telaşlanırsam o da o kadar telaşlanacaktı ama çene altından gelen kanı görünce soğukkanlılığımdan taviz verdiğim çok belli oldu sanırım. Koca kişisinin bir anlık dalgınlığı kızımın çenesinin altında kanayan bir yara olarak geri dönmüştü. Bir an ne kadar büyük bir yara olup olmadığını kestiremedim. Dikişlik miydi yoksa hafif bir şey miydi? "Ben bakamıyorum sen bak" diyebildim koca kişisine. Kendileri yaraya bakıp "yok bir şey, telaşlanma" dedi. Dedi, ama içimden "zaten bu önemli bir şey olsa da hafife alır" falan gibi bir şey geçirdim (Oysa kızına çok düşkün olduğunu, hani şu çocukla baba arasında ki aşk zamanla başlar, gün geçtikçe artar babalarından olmadığını kızı doğar doğmaz benim papucun damda kendisine güzel bir yer bulmasından öğrenmiştim dolayısıyla önemli bir şey olsa bir dakika bile beklemeyeceğini bildiğim halde yine de güvenememiştim işte.). Zira kızımın başına gelen şeyin sorumlusu gözümde şu an oydu:) Yine de gözüm dönmeden konuşmayı becerebildim:)) Hemen soğukkanlı anne kimliğime geri dönerek çeneyi iyice bir kontrol ettim, yarayı temizledim, gerçekten de hafif bir yara olduğuna ikna oldum. İlginçtir ki normalde haddinden fazla babacı olan kızım bu gibi durumlarda yardımı hep benim kollarımda arıyor. Babası almak istediğinde gitmiyor boynuma daha da bir sıkı sarılıyor falan. Bunda hala teskin edici olarak gördüğü em em meselesinin etkili olduğunu düşünüyorum. Aslında başına bir şey geldiğinde hemen memeyi dayamak istemiyorum çünkü bu defa kendi kendimize teskinin tek yolunu meme gibi algılamış oluyor. Bu gibi durumlarda daha ziyade sıkı sıkı sarılarak, buz koyarak, sırtını sıvazlayarak tüm bu ritüel sonrası da emzirerek teskin yolunu seçiyorum ama bu defa hiç bir ritüeli takip edemeden direkt emme olayına giriştik. Nasıl bir şeydir ki o içtikçe şifa olur ve nasıl bir şeydir ki büyüyünce unutulur bu masum anlar.
hiç duymadığım bir tonda ağlıyordu:( İşte o an önemli bi şey olduğunu anladım çünkü bu 16 aydır hiç duymadığım bir ağlama tonuydu:( Önce telaşlanmamaya çalıştım çünkü ben ne kadar telaşlanırsam o da o kadar telaşlanacaktı ama çene altından gelen kanı görünce soğukkanlılığımdan taviz verdiğim çok belli oldu sanırım. Koca kişisinin bir anlık dalgınlığı kızımın çenesinin altında kanayan bir yara olarak geri dönmüştü. Bir an ne kadar büyük bir yara olup olmadığını kestiremedim. Dikişlik miydi yoksa hafif bir şey miydi? "Ben bakamıyorum sen bak" diyebildim koca kişisine. Kendileri yaraya bakıp "yok bir şey, telaşlanma" dedi. Dedi, ama içimden "zaten bu önemli bir şey olsa da hafife alır" falan gibi bir şey geçirdim (Oysa kızına çok düşkün olduğunu, hani şu çocukla baba arasında ki aşk zamanla başlar, gün geçtikçe artar babalarından olmadığını kızı doğar doğmaz benim papucun damda kendisine güzel bir yer bulmasından öğrenmiştim dolayısıyla önemli bir şey olsa bir dakika bile beklemeyeceğini bildiğim halde yine de güvenememiştim işte.). Zira kızımın başına gelen şeyin sorumlusu gözümde şu an oydu:) Yine de gözüm dönmeden konuşmayı becerebildim:)) Hemen soğukkanlı anne kimliğime geri dönerek çeneyi iyice bir kontrol ettim, yarayı temizledim, gerçekten de hafif bir yara olduğuna ikna oldum. İlginçtir ki normalde haddinden fazla babacı olan kızım bu gibi durumlarda yardımı hep benim kollarımda arıyor. Babası almak istediğinde gitmiyor boynuma daha da bir sıkı sarılıyor falan. Bunda hala teskin edici olarak gördüğü em em meselesinin etkili olduğunu düşünüyorum. Aslında başına bir şey geldiğinde hemen memeyi dayamak istemiyorum çünkü bu defa kendi kendimize teskinin tek yolunu meme gibi algılamış oluyor. Bu gibi durumlarda daha ziyade sıkı sıkı sarılarak, buz koyarak, sırtını sıvazlayarak tüm bu ritüel sonrası da emzirerek teskin yolunu seçiyorum ama bu defa hiç bir ritüeli takip edemeden direkt emme olayına giriştik. Nasıl bir şeydir ki o içtikçe şifa olur ve nasıl bir şeydir ki büyüyünce unutulur bu masum anlar.
İşte böyle eme eme uyudu kuzucuğum. Ben bir yanına uzandım babası diğer yanına. Memeden ayrılmadı uzun süre. Bu konumda öylece uyuyakalmışız üçümüz. Rüyamda elimde uçurtma koşuyorum. Şimdi bu uçurtma da nereden çıktı derseniz bilinç altı falan değil bildiğin bilinç üstü:)) O gün öğleden sonra Başak'ın düzenlediği uçurtma şenliğimiz vardı. Demek ki ben iki gündür kızıma uçurtma şenliğine gideceğiz orada Çınar'la tanışacaksın, şunu göreceksin, uçurtma uçuracağız v.s. diye anlatmış biri olarak birden uçurtma şenliği kaçıracak kıvama gelince bir de şenlik saatinde uyuyunca şenlik direkt uykuma geldi:) Bi zıplamışım zıplamamla telefon sesini duymam bir oldu. Arayan Başak, işte böyle böyle oldu falan dedim bi duruma bakayım geçte olsa gelelim, peşine şenlikçi arkadaşlardan bir diğeri de arayınca gitmek farz oldu. Neyse ki bizimkilerde çok geçmeden uyandı ama tabi yemek filan derken saat epeyce ilerlemişti. Ancak oraya gitmeyi rüyasına girecek kadar kafasına koyan anne kişisi saat filan dinlemeden baba ve kız kişilerini peşine takıp Ahlatlıbel'de buldu kendini. İyi ki de bulmuş kızım başta pek açılamasa da kendine iyice bi geldi, güzel bir gün geçirdi. Ağır işlerin adamı olan koca kişisini elinde uçurtmayla görmek güzeldi her ne kadar uçurtmayı uçurtma konusunda çok büyük bir yetenek gösteremese de :) Sonradan başka arkadaşlarımızın da aramıza katılmasıyla biraz daha vakit geçirdiğimiz şenlik bizim için oldukça keyifli geçti diyebilirim:))
Oradan yeni evlenen bir arkadaşımız için Paşabahçe'den güzel bir hediye seçmek üzere Panora'ya geçtik. Satış temsilcilerinden birinin eski öğrencilerimden biri çıkması ve onun oyalama taktikleriyle yeni bir kaza atlatmadan hediye seçmeyi ve bir pazarı daha atlatabilmiş olmanın rehavetiyle eve dönüş yolunu tutmayı başardık:)